12 Şubat 2012 Pazar

pesimist-realist-sevcanist ve sadist

  
 Saat gecenin çok geçini çeyrek geçiyor. Takside arka koltukta 3 domates. Önde de 1 tane var. En domates benim, yüzümde her bir makyaj ürünü ‘para verdim ulan ben bunlara’ dermişçesine Anadolu ateşinden bir gösteri sunuyorlar, farlarım adeta halay çekerken kirpiklerim kıvrım kıvrım kıvırıyorlar. Bir rujum var, öyle bir ruj ki taksici gecenin bir yarısı da olsa dikiz aynasından selektör etkisiyle yansıyan parlatıcımın gazabından kendini korumak için güneş gözlüklerini takmış: “nereye gidiyoruz abla?” Abla diyen dilin kopsun, buzlu demirlere yapışsın inşallah düşüncesiyle esimi verip boğazımı temizledikten sonra kalın do’dan cevap veriyorum: “zuhuratbaba, sahilden devam edin siz, Bakırköy’e girince akıl hastanesi yolundan devam edin.” Şoför yaklaşınca o an için bize çok anlamsız ama aslında insanlık için anlamlı o soruyu yöneltti: “Abla hastaneye mi gideceksiniz?” Gecenin bilmem kaçında, 4 genç kız, aşırı makyaj ve gece kıyafeti ile o saatte bir akıl hastanesine mi giderdi bilmiyorum ama eğer bizi orada bıraksaydı ben bugün duraktan telefonla taksi çağırırken adresle birlikte daire numarasını da veren bir salak olmazdım ondan eminim. Neyse. Bu duruma nasıl geldim onu anlatayım bari.

  Hayatımda ilk defa bir erkek tarafından ekilmişim. Bir de öyle bir ekilmişim ki alkol alan Polyanna ile ilk defa karşılaşan arkadaşlarımın uzun süren telkin çabaları bile yeterli gelmemiş beni inandırmaya. Çünkü finish’e çok yakınız. Adamla buluşacağız. Finish’e o kadar yakınız ki o sadece yan barda, hemen uğrayacak ama 4 saat geçiyor ki gelen giden yok. Adeta taksimin gözde barların birinde Sinan Çetin’in Film Gibi programını çekiyorum, gözüm sadece açılan kapıda. Olay belli, adam yan barda döneme imzasını atmış oyu-oyu-oyy müziği eşliğinde etrafında kızlarla çılgınlarca dans ediyor ve halinden memnun. Bizdeyse durum şöyle; masamızda bir realist, bir optimist, bir sevcanist, bir de sadist var(ki masada askerliğini yapmış tek kişi oydu ve en çok ona inanmak zorundaydık).
Realist, gelmeyen kişinin belki başka bir planının çıkmış olabileceğini ileri sürdü. Optimist 4 saattir beklememize rağmen bir 5 dakika daha bekleme taraftarıydı. Sevcanist, yani ben, yan barın uzaylılarca işgal edilmiş olduğunu, muhtemelen kapıları kapattıklarını ve kimsenin dışarı bu yüzden çıkamadığını ileri sürüyorum, balkondan atlarsak uzaylılara çaktırmadan herkesi tek tek kurtarabiliriz ve bu kahramanlığım sayesinde birkaç ay sonra o prens ben prenses, minik Sebastian’larla kameralara yukarıdaki pozu verebilirim düşüncesindeyim. Heh bir de sadist var demiştim ki, adam aramızdaki tek erkek olmanın odunluğuna bürünmüş, at şömineye çıtırdasın yani : “yanda karıları götürüyordur kızım o, bence eve gidin siz geç oldu, ben de yan barda devam ederim hihoha” şeklinde kahkahalar atıyor ki ben bu kahkahaları bir de Tecavüzcü Coşkun’da gördüm. Tek başıma ekilsem neyse, kimseye çaktırmadan duvardan duvardan terk ederim mekanı. Yok eve gitmem, gider yan bara aldığım yeni rujları birer birer yediririm adama. Ya da ne bileyim hafızam elverişli, taksim’in salak kaldırımlarında sırf gece için giydiğim topukluları ayağımdan çıkarıp alnına çakarak bir delik oluşturur, ondan kendime anahtarlık yapabilirim nihayetinde. Hiçbiri ne yazık ki gerçekleşmeden bir karambol olup apar topar biniveriyoruz taksiye, gerisi baştaki hikaye işte.

   Neyse bazı şeyler olmayınca olmuyor bu yazıda her ne kadar anafikir bu olmasa da buymuş gibi yapın. Hayatıma kendi beceriksizliğinden dolayı girememiş bir adam hayatımdan çıktı diye üzülecek değilim. Olay sadece şu; bazı şeyler o kadar güzel olur gibi yapıp olmuyor ki; penaltıda ters köşeye yatan kaleci, evlenme teklif edecekken terk edilen adam, aylardır aradığı kıyafeti bulup bedeninin kalmadığını öğrenen kadın, bayramda para yerine şeker stoğu yapan çocuk ve sahibinin kendisiyle oynaması için kuyruğunu sallerken uyuduğunu fark eden köpek birleşip dertleşsek anca acımız diner.


Not: Şaka şaka, onca şeyden sonra bu kişiler birleşse ağzını burnunu dağıtırlar bence. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder