21 Temmuz 2012 Cumartesi

Bütün yıl yaklaşık aynı saatte yattım, aynı saatte kalktım. Aksamları genelde tv izledim, arkadaslarımla çıktım. çok kızdım, adam öldürmedim. Başkalarını kızdırdım, öldürülmedim. Araba kullandıysam 80'i geçmedim. Toplıu taşımalara biletsiz binmedim. Çöplerimi yere atmadım, yüksek sesle müzik dinlemedim. Dikkat kaygan zemin!'lere dikkat ettim, for english press 9'ı gereksiz tuşlamadım. Her ay aynı gün maaşımı aldım, aynı şeylere harcadım, elimde aynı miktarda para kaldı. Çoğunlukla aynı şarkılarda içtim, aynı şarkılarda güldüm. Inanır mısınız bilmem, her yıl aynı gün doğumgünümü kutladım. Kurallara uydum, yasaları çiğnemedim, itiraz etmedim.

Neyse efendim sonra 2 haftalık iznimden 1'i geldi çattı ve ben yine 351 günlük esaretimi unutup "ben özgürüm." dedim.

Normal ben, ben olsam, bunu bir coşkuyla kutlar, albümlerle şenlendirirdim. Ama kafama dank etti. Insanlar çılgınlarcasına yaşıyor, sevdikleri şeyi yapıyor, çılgınlarcasına içiyor, sarhoş oluyor, istediklerini giyiyor-istediklerini "giymiyor". ve en önemlisi hiç kimse-otorite buna karışmıyordu. Insanlar garip bakmıyorlardı. Kendileri durumlarını garipsemiyorlardı. Üç çocuğu devlet söylediği için değil, eşlerini sevdikleri için yapıyorlardı; otobüslerde biletlerini birileri kontrol edecek korkusuyla değil düzen böyle işleyeceği için veriyorlardı. Isteyen istediğini evlerinde gizli gizli değil, sokaklarda yapıyordu falan filan. 

Paralel evrende bunlar olurken benim tekstil parçaçıklarını, banka dökümanlarını, iplik numunelerini, makine yedek parçalarının kayıdını almam, ümüğüm kadar tatil için bütün yıl çalışmam, hapse girmemek için içimdeki çoğu şeyi yapmamam garip doğrusu. Hepimizin işi yaşam standartlarımızı yükseltmemiz için para kazanmamızı sağlayan birer araç aslında. Ama biz ne ara onu yaşamın amacı yaptık, haberim yok.

Sonra bir hafta tatil yap, elinde fotoğraf makinen, sırtında çantanla dolaşınca oov ben özgürüm. Hayır canım, sen özgür taklidi yapan güzel bir kuklasın.


16 Temmuz 2012 Pazartesi

tehlikenin farkındayım


mevzuyla alakası yok, uzun zamandır düşüneduruyordum bu erkekler neden öyle eğlenceli tiplerle gezip/tozup/eğlenip/yiyip/içerken içi geçmiş/gönül penceresine dantel örmüş/eğlence hayatı kebap salonu aile bölümü gibi insanlarla evleniyorlar diye. buldum efendim. valla da billa da yemin de billahi de yüzyıllardır süregelen, efendime söyleyeyim büyüklerimizin 'çirkin şansı' diye diye geçiştirdikleri, yaşıtlarımızın 'iyi aile kızı' diye düşündükleri, küçüklerimizin ise pek de fifilemediği bu durumu, migrosta fiyonk makarna alırken çözdüm.
şimdi gözlerinizi iyi açın beni dinleyin. öncelikle her şey normaldi. fiyonk makarnalar,  çubuk makarnalar, kelebek makarnalar ahenkle raflarda makarnalık yapıyorlardı. bir anne minik oğluyla geldi. öndeki makarnaları mıncık mıncık yokladı, sonra arkalardan bir makarna seçti aldı. anlamadım.
sonra sebze reyonuna yöneldim. bir başka anne yanında minik oğluşuyla öndeki domatesleri yokladı, kokladı, öptü, sevişti. sonra çaktırmadan arkadan birer-ikişer poşetlerine yerleştirdi ve karanlıkta kayboldu. olan biteni büyülenmiş bir şekilde izliyordum. sislerin arasından bir başka anne pompiş oğluyla çıkageldi. deodorantların olduğu bölümde ön sıralardaki ışış ışıl parlayan deodarantları bileklerine, memelerinin arasına, koynuna sıktı. kimsenin kendisini izlemediğinden emin olduktan sonra sinsice, kaşla göz arasında öndekini umarsızca köşeye atarak hemen arkalardan seçti ve kasaya yöneldi. bilinçaltı muhteşem bir şekilde büyülenmiş çocuk ileride göz önündeki kızlarla eğleniyor sonrasında kasaya gitmeden arkalardan, karanlıkta kalmış olanları seçip kayboluyorlardı.

işte dostlarım, edecek bir kelam bulamıyorum. anneler böyle, hepsi minicik oğullarının beyinlerini süpermarketlerde daha küçücüklerken yıkıyor ve bu adamlar ilerde bize fiyonk makarna muamelesi yapıyorlar.

neyse ki tehlikeyi önceden gördüm, sizi de uyarmak istedim.

ps: lütfen marketlerde olabildiğince arkadaki ürünleri öne alalım, öndeki ürünlere saygı gösterelim ve hamile ve yaşlılara yer verelim.

teşekkürler.


2 Temmuz 2012 Pazartesi


Insanlar kinder surpriz yumurtadan çıkan hazır oyuncaklar gibi. Öncesinde heyecan yaratıyorlar, merak ediyorsun sonrasında aslında uğraşmaya değmeyecek olduğunu görüyorsun. Evet, yine Dr Troy sandığım kişinin aslında bir Kutsi olduğunu fark ettiğim bir dönemdeyim dostlar. 

Erkekler için de açıklayayım bu yeterli değilse. Cansu Dere diye asıldığınız kızın aslında Micheal Jackson çıkmasıyla eşdeğer hislerim. Adeta bir testere, adeta bir şakşuka.

Buzdolabında dondurma kutusundan çıkan yaprak sarma, ya da luis figo görünümlü Izzet Yıldızhan.



 Ne dersem diyeyim boş. Yine hayata bambaşka insanları değişik paketlerde sunup önüme getirdiği için çok kızgınım.