25 Kasım 2012 Pazar




Babam hep ben küçükken “kalbin 1 yatak odalı, çok salonlu ev gibi olsun” derdi. “ağırladıkların çok, gönlünde yatan bir olsun.”

Hayır, babam hiç böyle bir şey söylemedi.

Sadece yazıya girişi sağlamam için aptal bir uydurmadan ibaret. Lise yıllarımda yaşadığım tenefüslerde kaloriferde oturma eylemini aşk zannedip birbirimizin yıllığına birimizin Kayahan’dan “emrin olur”, diğerimizin de Sebnem Ferah’tan “Gunaydın Sevgilim”in sözlerini yazmamızdan ibaret aşk işlerine karşı mesafeliyim. Büyük bir utanç kaynağı yıllığımı torunlarıma karşı rezil olmamak adına yırtmaktansa daha garanti ve daha  kalıcı çözümlerle erteliyorum işte, evlenmeyip torunlarımın olmaması gibi.

Sonrasında hayatıma dönüm noktası olan olay, platonik aşık olduğum çocuk “radiohead dinler misin?” diye sorduğunda “hangi frekans?” diye sormamdan beridir, müzik zevkim değişti mesela. Aşkın böyle getirileri de oldu bana.

Ya da ne bileyim, gmail adresinin davetiyeyle alındığı o dönemde bana tutulan birisinin oluşu sayesindedir bugün sevcan@gmail’e sahip oluşum, hala iş başvurularımı sevcan7bjk’den yapıyor olabilirdim ennihayetinde.

Aynı dilden konuştuğum insanlarla bile anlaşamıyorken, ortak dilimizin işe başvurulardaki ingilizce seviyesine “orta düzey” yazıldığı bir dönemde, 11 ay bir ilişkiyi devam ettirmişliğim de var mesela, çaba sonucu. Yani anlayacağınız bu konularda “tembel ama çalışsa yapar”ım bir nevi.

Son olarak yıllarca hayatımda olmasını istediğim bir insana çıktığımız ilkvemuhtemelenson yemekte “birlikte bence güzel vakit geçirebiliyoruz” demek isterken “çok saçma konuşuyorsun, çocuk gibi” düzeyinde bir cümle sarfettim. Başarısız dublajlanmış yabancı filmler gibiyim anlayacağınız, ağzım-vücudum-canım başka bir şey söylerken sözler farklı seslendiriliyor.

Neyse;

Kalbim ne işe yarıyor, şu aralar çok iyi bilemiyorum. Sanırım sadece kan pompalamaya yarıyor.

Hoş, onu da çok iyi yaptığı söylenemez ama…