27 Ocak 2013 Pazar


Aceleyle içeri girdim. Kıştan nefret ediyorum, lahana gibi kat kat  giyinmek bir yana, evde resmen telleri tek tek bir düzen içerisinde yaptığın saçlarını rüzgarın küçük bir çocuğun saçlarını elleriyle dağıtması gibi bir hale sokması, kızarmış bir burun, soğuktan sıcağa girince önce öpüp sonra mı soyunsam yoksa hemen soyunayım öyle öperim hali mi bilmiyorum, kızgınım. Soğuk hava, gereksiz düşünen, kendini yoran ve strese sokan beyin hücrelerimi öldürmediği için kızgınım. Hoş çoktan öldürseydi o an yanında olmazdım o da ayrı.

Hoş ve çekici dursun diye gömleğimin üst yaka düğmelerini bağlamamış, hafif salaş bırakmıştım. Buluşmaya gittiğimiz yerde dev boy aynasında, rüzgardan kızarmış yüzümle birlikte gömleğimin kollarını da bağlamayı unuttuğumu farkettim, o an anladım ki Cotillard’lardan  Marion değil, yunan gecelerinden Fedon’dum. Kırılan eskimiş tabaklar değil, hayallerim oldu. Sen bunlara dikkat ettin mi bilmiyorum tabi.

Hobi olarak insanlara ikinci şans verip, sonrasında o ikinci şansı verdiğim için kendime küfrediyorum. Sonrasında kendime kızgınlığımla onlara üçüncü şanslarını verip kendimi cezalandırıyorum, 4-5 derken sonsuz döngüyü yakalıyorum, böyle giderek sanırım ölümsüzlüğü yakalayacağım. Sen de bu halimin belirtsiz güzel bir nesnesisin. Sorun sende değil bende.

Hani o çok sevdiğiniz adamın fotoğrafını arkadaşlarınıza gösterirken “aslında daha güzel de burda çirkin çıkmış” savunmamız var ya o durumdayım senin için. Sürekli yanlışlar peşindesin, bense o yanlışları önce kendi bünyeme doğrulatıp sonra arkadaşlarıma düzeltiyorum; “aslında öyle bir insan değil” diye. sanırım seni savunabildiğim kadar herkesi savunabilseydim, yemnederim buraların en kral avukatı olurdum. senin yanlışlarını arkadaşlarıma o kadar çok izah etmeye alışım ki gün geldi onlar sormadan düzeltmeye başladım: “Alo canım naber? O geçen gün bana öyle demiş ya aslında öyle demek istememiş aslında. Yani onun demek istediği şey şuymuş aslında..” ilkokul kitaplarındaki şairin anlatmak istediği şey oluverdin birden. Bense “suya hasretim” derken sevgilisini özlediğini belirten değil iski’yi bekleyen sevgiliyi arıyordum oysa. Üzgünüm, yanlış numaraydın.

Ki geçmişin bile Dallas dizisi. hiç iyiyi oynamamışsın. Bense 3. sınıf Kanal D gece yarısı korku filmlerindeki sese gidip ilk ölen sarışın kızın günümüze uyarlanmış versiyonuyum. Ses geliyor, biliyorum. Bakmazsam film olmayacak, bakarsam o salak kızım.

Bi de biliyorum yani, yeni de tanışmıyorum, adam kötü. Adam Erol Taş, adam lisede bana takan matematik hocası, adam annemin bana övdüğü komşunun 5 alan kızın modern dünyamızdaki karşılığı. Neden bu beklememiz, neden hep Alis Harikalar Diyarında?

Hep bir dizide kötü olup diğerine kahraman olarak transfer olan oyuncular yüzünden bu garip halimiz bence, başkasının hikayelerindeki kötü adamları bizim kahramanımız zannetmemiz.