Aceleyle içeri girdim. Kıştan nefret ediyorum, lahana gibi
kat kat giyinmek bir yana, evde resmen
telleri tek tek bir düzen içerisinde yaptığın saçlarını rüzgarın küçük bir
çocuğun saçlarını elleriyle dağıtması gibi bir hale sokması, kızarmış bir burun,
soğuktan sıcağa girince önce öpüp sonra mı soyunsam yoksa hemen soyunayım öyle
öperim hali mi bilmiyorum, kızgınım. Soğuk hava, gereksiz düşünen, kendini
yoran ve strese sokan beyin hücrelerimi öldürmediği için kızgınım. Hoş çoktan öldürseydi
o an yanında olmazdım o da ayrı.
Hoş ve çekici dursun diye gömleğimin üst yaka düğmelerini
bağlamamış, hafif salaş bırakmıştım. Buluşmaya gittiğimiz yerde dev boy
aynasında, rüzgardan kızarmış yüzümle birlikte gömleğimin kollarını da
bağlamayı unuttuğumu farkettim, o an anladım ki Cotillard’lardan Marion değil, yunan gecelerinden Fedon’dum. Kırılan
eskimiş tabaklar değil, hayallerim oldu. Sen bunlara dikkat ettin mi bilmiyorum
tabi.
Hobi olarak insanlara ikinci şans verip, sonrasında o ikinci
şansı verdiğim için kendime küfrediyorum. Sonrasında kendime kızgınlığımla
onlara üçüncü şanslarını verip kendimi cezalandırıyorum, 4-5 derken sonsuz
döngüyü yakalıyorum, böyle giderek sanırım ölümsüzlüğü yakalayacağım. Sen de bu
halimin belirtsiz güzel bir nesnesisin. Sorun sende değil bende.
Hani o çok sevdiğiniz adamın fotoğrafını arkadaşlarınıza
gösterirken “aslında daha güzel de burda çirkin çıkmış” savunmamız var ya o
durumdayım senin için. Sürekli yanlışlar peşindesin, bense o yanlışları önce
kendi bünyeme doğrulatıp sonra arkadaşlarıma düzeltiyorum; “aslında öyle bir
insan değil” diye. sanırım seni savunabildiğim kadar herkesi savunabilseydim,
yemnederim buraların en kral avukatı olurdum. senin yanlışlarını arkadaşlarıma
o kadar çok izah etmeye alışım ki gün geldi onlar sormadan düzeltmeye başladım:
“Alo canım naber? O geçen gün bana öyle demiş ya aslında öyle demek istememiş
aslında. Yani onun demek istediği şey şuymuş aslında..” ilkokul kitaplarındaki
şairin anlatmak istediği şey oluverdin birden. Bense “suya hasretim” derken
sevgilisini özlediğini belirten değil iski’yi bekleyen sevgiliyi arıyordum
oysa. Üzgünüm, yanlış numaraydın.
Ki geçmişin bile Dallas dizisi. hiç iyiyi oynamamışsın. Bense
3. sınıf Kanal D gece yarısı korku filmlerindeki sese gidip ilk ölen sarışın
kızın günümüze uyarlanmış versiyonuyum. Ses geliyor, biliyorum. Bakmazsam film
olmayacak, bakarsam o salak kızım.
Bi de biliyorum yani, yeni de tanışmıyorum, adam kötü. Adam Erol
Taş, adam lisede bana takan matematik hocası, adam annemin bana övdüğü komşunun
5 alan kızın modern dünyamızdaki karşılığı. Neden bu beklememiz, neden hep Alis
Harikalar Diyarında?
Hep bir dizide kötü olup diğerine kahraman olarak transfer
olan oyuncular yüzünden bu garip halimiz bence, başkasının hikayelerindeki kötü
adamları bizim kahramanımız zannetmemiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder